Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
İlk Kalkolitik Çağ:
Halaf Kültürü’nün kökeni sorunu, son yıllarda, Kuzey Suriye’de, sınırımıza yakın bir yerde bulunan Tell Sabi Abyad’ın tabakalanması ile açıklanabilmektedir. Bu yerleşme yerinde Çanak Çömlekli Neolitik Çağ tabakaları üstünde, husking tray, açkılı kaba mal ve koyu yüzlü açkılı malın olduğu tabaka onun üstünde de Halaf boyalı malı ve koyu yüzlü açkılı mallarının olduğu tabaka saptanmıştır. Anadolu’da da yaklaşık olarak aynı gelişimin olduğu, Son Neolitik-İlk Kalkolitik Çağ geçiş dönemi kültürlerinin bitiminden itibaren Halaf kültürü bulgularının ortaya çıktığı zannedilmektedir. Halaf kültürü öğeleri, Çukurova Bölgesi’nden Zagros Dağları’na, yoğun olarak Fırat Nehri’nden Zap’a, Muş Ovası’ndan Orta Mezopotamya’ya ulaşan bir alanda bulunmaktadır. Çanak çömlek verileri, bu kültürün doğu ve batı Halaf olarak ikiye ayrılmasına yol açmıştır. Musul çevresinde bilinen bulgular, Fırat Vadisi’nde bulunanlardan çok farklı değildir. Bu açıdan bu bölgedeki kültür, Doğu Halaf Kültürü, Fırat ve Fırat’ın yan kollarının oluşturduğu yöredeki kültür ise Batı Halaf Kültürü olarak adlandırılmıştır. Günümüze dek yapılan araştırmalar Halaf buluntularının, Elazığ-Muş-Van illerinin oluşturduğu hattın kuzeyine geçmediği, daha çok Şanlıurfa çevresinin çekirdek olduğu yörede yoğunlaştığını ortaya koymuştur. Yerleşme yüzeydeki çanak çömlek dağılımına göre, Halaf topluluklarının genelde 1-8 hektar boyutlarında küçük yerleşmelerde oturduğu ileri sürülmektedir.
Bir Halaf Dönemi yerleşmesinin tümünün kazılmadan ve sınırlarını kesin belirlemeden bu yorumun ortaya konması sakıncalıdır. Yöredeki büyük höyüklerde, bu döneme ait yerleşmelerin, nedense küçük çapta olduğu yorumlanmaktadır. Bazı bilim adamları, yerleşmelerin konuşlanmasından yola çıkarak, merkezde bürokratik bir toplumun olduğu bir büyük yerleşme ile, bunun çevresinde yer alan ve köy niteliği taşıyan uydu yerleşmelerin oluşturduğu bir düzenin varlığından söz etmektedir. Daha çok Kuzey Suriye için geçerli olan bu sisteme, Anadolu’da örnek olarak Silopi Ovası’ndaki Takyan Tepe’nin çevresindeki düzen gösterilebilir. Aynı düzenin Kahramanmaraş Ovası’nda da olabileceği, 16 hektar büyüklüğündeki KM 97/Domuztepe ve çevresindeki az sayıdaki küçük Halaf yerleşmelerinin varlığı ile kabul edilebilir. Bu yorumlar, Güneydoğu Anadolu, Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya düzlüklerindeki yerleşmeler için geçerli olduğu kabul edilse bile, Anadolu’nun dar ovalarında yer alan Halaf yerleşmeleri için aynı düzenin var olduğunu söylemek olanaksızdır. Çoğu kez, Fırat kıyı sekileri üzerindeki küçük yerleşmelerin yanısıra, Samsat gibi büyük yerleşmelerin de varlığı, bu vadilerde belki başka bir yönetim ve ticaret sisteminin geçerli olabileceğini desteklemektedir.
Nedense Halaf Dönemi mimarisi, tolos adı verilen, taş temelli, kerpiç duvarlı, kubbeli yuvarlak yapılar ile özdeşleşmiştir. Bu yuvarlak yapılara bitişik —tıpkı tolos gibi yanlış bir biçimde— dromos adı takılan dörtgen yapılar da bulunmuştur. Boyutları belki de kullanım amacına göre farklı yapılmıştır. Anadolu’da Yunus, Turlu, Coba Höyük, Girikihaciyan, Kurban Höyük, Çavi Tarlası, Nevali Çori’de bu şekildeki mimariye rastlanmıştır. Son yapılan araştırmalarda, kubbeli yapıların gerçekten de Halaf’ın tek bir mimari öğesi olmadığı, dörtgen yapıların da, kültürün son evresinde, yuvarlaklara nazaran daha fazla tercih edildiği anlaşılmıştır. Sınırlarımız dışındaki diğer Halaf yerleşimlerinden edinilen bilgilerin ışığında, bu yapıların bir sıra halinde yerleştirildiği anlaşılmaktadır.
Yapılar arasındaki alanların nasıl kullanıldığı bilinmediği gibi, meydan gibi ortak kullanıma açık sahaların da var olup olmadığı, köylerin sur duvarı ile çevrili olup olmadığı da bilinmemektedir. Dinsel öğe taşıyan küçük buluntuların varlığına karşın, tapınaklar hakkında fazla bir bilgi yoktur. Bu kadar bilinmemezliğe rağmen Halaf Dönemi, Kalkolitik Çağ içinde, en çok yorumlanan, çeşitli açılarda en çok yayını yapılan dönemdir. Gerek Anadolu’nun gerek Anadolu dışındaki bölgelerin Halaf Dönemi, özellikle boyalı çanak çömleklerin varlığı ile, arkeoloji dünyasında en çok ilgiyi çeken bir dönem olmasına rağmen, tüm öğeleri ile kazılmış, her şeyi ile ortaya çıkartılmış bir Halaf yerleşmesi henüz yoktur. Belki KM 97/Domuztepe adlı yerleşmedeki kazılar bu sorulara cevap verebilecektir. Kubbeli yuvarlak planlı yapılardan küçüklerinin fırın olarak kullanıldığı ve iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Anadolu’da bunların en iyi örnekleri Yunus’ta ortaya çıkmıştır. Teknik ve bezemenin gelişimi açısından Halaf çanak çömlekçiliği ilk, orta ve son olarak üç ana döneme ayrılmaktadır.
Günümüzdeki Halaf yerleşmelerin evre tarihlendirilmeleri bu temel ayrıma göre yapılmaktadır. Yine bu çalışmalarda yakalanan özelliklerden biri, Halaf boyalılarının aynı tipte oluşu ve bazı merkezlerde üretilen boyalıların başka yerlere bu merkezlerden ihraç edilmesidir. Bu da özenerek yapılmış kapların ticari bir meta olarak değiş tokuşta kullanılmış olduğunun bir göstergesidir. Kase ve çömlekler en çok kullanılan kap biçimleridir. Boya olarak demir oksitli toprak boyaların çeşitli tonlarda sulandırılarak veya başka mineraller karıştırılarak farklı renkler meydana getirildiği ve fırça ile hem geometrik hem de stilize bezemelerin kapların yüzeyine büyük bir özenle sürüldüğü gözlenmektedir. Son Halaf döneminde beyaz boyanın yanısıra kazı bezemeli ürünler de ortaya çıkmıştır. Boya bezemeli malların yanısıra yalın maldan, koyu yüzlü açkılı maldan kaplar da kültürü tamamlayan diğer unsurları teşkil etmektedir. Pişmiş toprak nesneler arasında küçük ana tanrıça heykelcikleri en büyük grubu oluşturmaktadır.
Kültürün yontma taş endüstrisinde ise hem çakmaktaşı hem de obsidienin hammadde olarak kullanılmış olduğu saptanmıştır. Ekinin biçilmesiyle kendine özgü bir parlaklık kazanan orak-bıçakların varlığı, toplumda tarımın önemini göstermektedir. Halaf yerleşmelerinde bulunan tüm obsidienin Doğu Anadolu kökenli olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Bu açıdan Doğu Anadolu yöresinde, Van ve Muş il sınırları içinde ele geçirilen Halaf kap parçaları obsidien ticareti ile ilgili sosyal bir örgütlenmenin varlığını belirlemektedir.
Kireçtaşı, steatit, kumtaşı, serpantin ve dioritten yapılmış taş kaplar ilgi çekicidir. Yumuşak taş cinslerinden oyulan mühürler, toplumda ticaretin belirli bir kesimin elinde olduğunun bir göstergesidir. Halaf topluluklarının sihir, büyü gibi inanışları olduğu, nazarlık şeklinde yorumlanan takıların varlığına bağlanmaktadır. Halaf Dönemi’nde, sosyo-ekonomik yaşamın bir şefin başkanlığında, birkaç köyün katılımıyla oluşan topluluklar biçiminde olduğu ve merkezi otoritenin olası bir ticareti idare ettiği, ekonominin ticaret dışında tarım ve hayvancılığa dayandığı tahmin edilmektedir. Büyükbaş hayvanlarla beraber, koyun-keçi sürülerine sahip oldukları sanılmaktadır. Emmer buğdayı dışında, iki sıralı arpa ektikleri, dönemin sonuna ise doğru altı sıralı arpa yetiştikleri saptanmıştır. Ayrıca yün giysilerin yanısıra giyecek yapımında kullanılan ketenin de yetiştirildiği görülmektedir. Halaf kültürünün omurgalı profilli kaplarının maden kap taklitleri olduğu ileri sürülmekle beraber, Halaf yerleşmelerinde bakır kaplardan parça bile bulunamamıştır. Madenciliğin fazla bir gelişim gösterdiği de söylenemez. Bunların ahşap kapların taklitleri olduğu düşünülmelidir.
Sonuç olarak MÖ 6. bin yılın sonunda ortaya çıkan Halaf Kültürü’nün olasılıkla Samarra ve Hassuna kültürlerinden etkilendiği, ama kökeninin bu kültürlere dayanmadığı kabul edilebilir. Çekirdek bölgenin yalnız Musul bölgesi olmadığı, Harran-Balık Vadisi’nin de bir çekirdek bölge olabileceği ileri sürülebilir. Bu yorumun kesinleşmesi için özellikle Harran Ovası’nda yer alan Halaf yerleşmelerinden en az birinin kazılması gerekmektedir.
Tarih: 2016-03-02 01:56:37 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
İlk Kalkolitik Çağ Nedir
Halaf Kültürü’nün kökeni sorunu, son yıllarda, Kuzey Suriye’de, sınırımıza yakın bir yerde bulunan Tell Sabi Abyad’ın tabakalanması ile açıklanabilmektedir. Bu yerleşme yerinde Çanak Çömlekli Neolitik Çağ tabakaları üstünde, husking tray, açkılı kaba mal ve koyu yüzlü açkılı malın olduğu tabaka onun üstünde de Halaf boyalı malı ve koyu yüzlü açkılı mallarının olduğu tabaka saptanmıştır. Anadolu’da da yaklaşık olarak aynı gelişimin olduğu, Son Neolitik-İlk Kalkolitik Çağ geçiş dönemi kültürlerinin bitiminden itibaren Halaf kültürü bulgularının ortaya çıktığı zannedilmektedir. Halaf kültürü öğeleri, Çukurova Bölgesi’nden Zagros Dağları’na, yoğun olarak Fırat Nehri’nden Zap’a, Muş Ovası’ndan Orta Mezopotamya’ya ulaşan bir alanda bulunmaktadır. Çanak çömlek verileri, bu kültürün doğu ve batı Halaf olarak ikiye ayrılmasına yol açmıştır. Musul çevresinde bilinen bulgular, Fırat Vadisi’nde bulunanlardan çok farklı değildir. Bu açıdan bu bölgedeki kültür, Doğu Halaf Kültürü, Fırat ve Fırat’ın yan kollarının oluşturduğu yöredeki kültür ise Batı Halaf Kültürü olarak adlandırılmıştır. Günümüze dek yapılan araştırmalar Halaf buluntularının, Elazığ-Muş-Van illerinin oluşturduğu hattın kuzeyine geçmediği, daha çok Şanlıurfa çevresinin çekirdek olduğu yörede yoğunlaştığını ortaya koymuştur. Yerleşme yüzeydeki çanak çömlek dağılımına göre, Halaf topluluklarının genelde 1-8 hektar boyutlarında küçük yerleşmelerde oturduğu ileri sürülmektedir.
Bir Halaf Dönemi yerleşmesinin tümünün kazılmadan ve sınırlarını kesin belirlemeden bu yorumun ortaya konması sakıncalıdır. Yöredeki büyük höyüklerde, bu döneme ait yerleşmelerin, nedense küçük çapta olduğu yorumlanmaktadır. Bazı bilim adamları, yerleşmelerin konuşlanmasından yola çıkarak, merkezde bürokratik bir toplumun olduğu bir büyük yerleşme ile, bunun çevresinde yer alan ve köy niteliği taşıyan uydu yerleşmelerin oluşturduğu bir düzenin varlığından söz etmektedir. Daha çok Kuzey Suriye için geçerli olan bu sisteme, Anadolu’da örnek olarak Silopi Ovası’ndaki Takyan Tepe’nin çevresindeki düzen gösterilebilir. Aynı düzenin Kahramanmaraş Ovası’nda da olabileceği, 16 hektar büyüklüğündeki KM 97/Domuztepe ve çevresindeki az sayıdaki küçük Halaf yerleşmelerinin varlığı ile kabul edilebilir. Bu yorumlar, Güneydoğu Anadolu, Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya düzlüklerindeki yerleşmeler için geçerli olduğu kabul edilse bile, Anadolu’nun dar ovalarında yer alan Halaf yerleşmeleri için aynı düzenin var olduğunu söylemek olanaksızdır. Çoğu kez, Fırat kıyı sekileri üzerindeki küçük yerleşmelerin yanısıra, Samsat gibi büyük yerleşmelerin de varlığı, bu vadilerde belki başka bir yönetim ve ticaret sisteminin geçerli olabileceğini desteklemektedir.
Nedense Halaf Dönemi mimarisi, tolos adı verilen, taş temelli, kerpiç duvarlı, kubbeli yuvarlak yapılar ile özdeşleşmiştir. Bu yuvarlak yapılara bitişik —tıpkı tolos gibi yanlış bir biçimde— dromos adı takılan dörtgen yapılar da bulunmuştur. Boyutları belki de kullanım amacına göre farklı yapılmıştır. Anadolu’da Yunus, Turlu, Coba Höyük, Girikihaciyan, Kurban Höyük, Çavi Tarlası, Nevali Çori’de bu şekildeki mimariye rastlanmıştır. Son yapılan araştırmalarda, kubbeli yapıların gerçekten de Halaf’ın tek bir mimari öğesi olmadığı, dörtgen yapıların da, kültürün son evresinde, yuvarlaklara nazaran daha fazla tercih edildiği anlaşılmıştır. Sınırlarımız dışındaki diğer Halaf yerleşimlerinden edinilen bilgilerin ışığında, bu yapıların bir sıra halinde yerleştirildiği anlaşılmaktadır.
Yapılar arasındaki alanların nasıl kullanıldığı bilinmediği gibi, meydan gibi ortak kullanıma açık sahaların da var olup olmadığı, köylerin sur duvarı ile çevrili olup olmadığı da bilinmemektedir. Dinsel öğe taşıyan küçük buluntuların varlığına karşın, tapınaklar hakkında fazla bir bilgi yoktur. Bu kadar bilinmemezliğe rağmen Halaf Dönemi, Kalkolitik Çağ içinde, en çok yorumlanan, çeşitli açılarda en çok yayını yapılan dönemdir. Gerek Anadolu’nun gerek Anadolu dışındaki bölgelerin Halaf Dönemi, özellikle boyalı çanak çömleklerin varlığı ile, arkeoloji dünyasında en çok ilgiyi çeken bir dönem olmasına rağmen, tüm öğeleri ile kazılmış, her şeyi ile ortaya çıkartılmış bir Halaf yerleşmesi henüz yoktur. Belki KM 97/Domuztepe adlı yerleşmedeki kazılar bu sorulara cevap verebilecektir. Kubbeli yuvarlak planlı yapılardan küçüklerinin fırın olarak kullanıldığı ve iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Anadolu’da bunların en iyi örnekleri Yunus’ta ortaya çıkmıştır. Teknik ve bezemenin gelişimi açısından Halaf çanak çömlekçiliği ilk, orta ve son olarak üç ana döneme ayrılmaktadır.
Günümüzdeki Halaf yerleşmelerin evre tarihlendirilmeleri bu temel ayrıma göre yapılmaktadır. Yine bu çalışmalarda yakalanan özelliklerden biri, Halaf boyalılarının aynı tipte oluşu ve bazı merkezlerde üretilen boyalıların başka yerlere bu merkezlerden ihraç edilmesidir. Bu da özenerek yapılmış kapların ticari bir meta olarak değiş tokuşta kullanılmış olduğunun bir göstergesidir. Kase ve çömlekler en çok kullanılan kap biçimleridir. Boya olarak demir oksitli toprak boyaların çeşitli tonlarda sulandırılarak veya başka mineraller karıştırılarak farklı renkler meydana getirildiği ve fırça ile hem geometrik hem de stilize bezemelerin kapların yüzeyine büyük bir özenle sürüldüğü gözlenmektedir. Son Halaf döneminde beyaz boyanın yanısıra kazı bezemeli ürünler de ortaya çıkmıştır. Boya bezemeli malların yanısıra yalın maldan, koyu yüzlü açkılı maldan kaplar da kültürü tamamlayan diğer unsurları teşkil etmektedir. Pişmiş toprak nesneler arasında küçük ana tanrıça heykelcikleri en büyük grubu oluşturmaktadır.
Kültürün yontma taş endüstrisinde ise hem çakmaktaşı hem de obsidienin hammadde olarak kullanılmış olduğu saptanmıştır. Ekinin biçilmesiyle kendine özgü bir parlaklık kazanan orak-bıçakların varlığı, toplumda tarımın önemini göstermektedir. Halaf yerleşmelerinde bulunan tüm obsidienin Doğu Anadolu kökenli olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Bu açıdan Doğu Anadolu yöresinde, Van ve Muş il sınırları içinde ele geçirilen Halaf kap parçaları obsidien ticareti ile ilgili sosyal bir örgütlenmenin varlığını belirlemektedir.
Kireçtaşı, steatit, kumtaşı, serpantin ve dioritten yapılmış taş kaplar ilgi çekicidir. Yumuşak taş cinslerinden oyulan mühürler, toplumda ticaretin belirli bir kesimin elinde olduğunun bir göstergesidir. Halaf topluluklarının sihir, büyü gibi inanışları olduğu, nazarlık şeklinde yorumlanan takıların varlığına bağlanmaktadır. Halaf Dönemi’nde, sosyo-ekonomik yaşamın bir şefin başkanlığında, birkaç köyün katılımıyla oluşan topluluklar biçiminde olduğu ve merkezi otoritenin olası bir ticareti idare ettiği, ekonominin ticaret dışında tarım ve hayvancılığa dayandığı tahmin edilmektedir. Büyükbaş hayvanlarla beraber, koyun-keçi sürülerine sahip oldukları sanılmaktadır. Emmer buğdayı dışında, iki sıralı arpa ektikleri, dönemin sonuna ise doğru altı sıralı arpa yetiştikleri saptanmıştır. Ayrıca yün giysilerin yanısıra giyecek yapımında kullanılan ketenin de yetiştirildiği görülmektedir. Halaf kültürünün omurgalı profilli kaplarının maden kap taklitleri olduğu ileri sürülmekle beraber, Halaf yerleşmelerinde bakır kaplardan parça bile bulunamamıştır. Madenciliğin fazla bir gelişim gösterdiği de söylenemez. Bunların ahşap kapların taklitleri olduğu düşünülmelidir.
Sonuç olarak MÖ 6. bin yılın sonunda ortaya çıkan Halaf Kültürü’nün olasılıkla Samarra ve Hassuna kültürlerinden etkilendiği, ama kökeninin bu kültürlere dayanmadığı kabul edilebilir. Çekirdek bölgenin yalnız Musul bölgesi olmadığı, Harran-Balık Vadisi’nin de bir çekirdek bölge olabileceği ileri sürülebilir. Bu yorumun kesinleşmesi için özellikle Harran Ovası’nda yer alan Halaf yerleşmelerinden en az birinin kazılması gerekmektedir.
Tarih: 2016-03-02 01:56:37 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx